bebeklerimiz Harita
Konu başlıklarını tıklayarak detaylarını okuyup kapatabilirsiniz

Yardımcı üreme tekniklerinde gebelik ve doğum

Tüp bebekte başarı sadece gebelik testinin pozitif çıkması değil, eve sağlıklı bir bebek gidebilmesidir, bunun için gebelik doğuma kadar itina ile takip edilmelidir. Hedef, sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesi olmalıdır.

Gebelik testi yumurta toplama gününün 14. günü veya transferin 11-12. günü kanda beta-HCG hormonuna bakılarak yapılır. Test müspet ise luteal faz desteğine devam edilir ve hasta progesteron hormonu kullanmaya devam eder. İki gün arayla gebelik testi tekrarlandığı zaman normal, sağlıklı bir gebelikte beta-HCG değerinin iki katına çıkması beklenir. Gebelik oluşmuşsa hormon desteğine 10-12. gebelik haftasına kadar devam edilir. Gebelik testinin olumsuz olduğu durumlarda hastanın kullandığı ilaçlar (progesteron - östrojen) kesilir.

Beta-HCG değeri 1000'e ulaştığı zaman ultrason ile gebelik kesesi görülmeye başlar. Bebeğin ilk kalp atışı 6. gebelik haftasında görülür, bu süre yaklaşık olarak embriyo transferinin bir ay sonrasıdır.

Yardımla üreme teknikleri sonucu elde edilen gebeliklerde en önemli problem çoğul gebeliklerdir. Ülkemizde çoğul gebelikleri önlemek için, transfer edilen embriyo sayısı, özel durumlar dışında yasal olarak üç ile sınırlıdır. Buna rağmen, üç embriyo transfer edildiği zaman %25-30 oranında ikiz, %5 oranında üçüz gebelik olma ihtimali vardır. Çoğul gebelikler istenen bir sonuç değldir, dolayısıyle çoğul gebelikleri engellemek için transfer edilen embriyo sayısında her zaman tutucu davranılmalı ve gerektiği zaman iki veya tek embriyo transferi de yapılabilmelidir.

Çoğul gebeliklerde, gebelik komplikasyonları herzaman tekil olanlara göre daha yüksektir. En ciddi problem erken doğum ve bebekte prematürelikten dolayı doğacak sorunlardır. Bebek sayısı artıkça erken doğum riski artar ve gebelik süresi kısalır. Örneğin üçüz gebeliklerin %30-35’i, 32. gebelik haftasından önce doğar ve bu bebeklerin uzun süre yenidoğan yoğun bakımında yatması gereklidir. Bu bebeklerde prematüreliğe bağlı ciddi problemler yaşanmaktadır.

Üçüz ve üzerindeki gebeliklerde erken doğumu ve prematüreliğe bağlı sorunları önlemek için fetal redüksiyon önerilebilir. Bu işlem 11. gebelik haftasından sonra yapılır, anne karnında, bebeklerin kalbine iğne ile potasyum verilerek kalplerinin durması sağlanır. Bu şekilde bebek sayısı ikiye düşürülmektedir ancak bu işlemin de riski vardır ve işlem sonrası %5 oranında düşük olabilir.

Tüp bebek yöntemi ile elde edilen gebelikler zor şartlarda elde edilmiş gebeliklerdir ve takiplerine özen gösterilmelidir. Doğum şekli olarak genellikle bebek yönünden en az risk taşıyan sezeryan önerilmektedir, ameliyat planlı ve ön hazırlıklar tamamlanmış olarak yapılır. Ancak tüp bebek gebelerinin mutlaka sezeryan olmaları gerekmez, tekil gebeler normal doğum da yapabilirler.

Tüp bebek yöntemi ile elde edilen gebeliklerde düşük ihtimali doğal yoldan elde edilen gebeliklere göre biraz daha yüksektir. Dış gebelik görülme olasılığı da, doğal yoldan elde edilen gebeliklere oranla daha fazladır.

Doğmuş bebekler değerlendirildiği zaman, bebekte anomali (sakatlık) görülme ihtimali tüp bebek yöntemi ile elde edilmiş gebeliklerde çok farklı değildir.

Çoğul gebeliklerde, her zaman gebelik komplikasyonları daha sık görülür, anne yaşı daha yüksektir ve tüp bebek yöntemi ile elde edilmiş gebeliklerin ortalama %30’u çoğul gebelik olduğundan gestasyonel diabet (gebelik şekeri) ve preeklapmsi (gebeliğe bağlı tansiyon yüksekliği) daha sık görülür. Gebeler, gebelikleri süresince bu iki hastalık yönünden araştırılmalıdır.

Yükek yaş grubunda kromozomal anomali görülme ihtimali daha yüksektir. Özellikle ileri yaştaki gebelerde (35 yaş üstü) bebeğin kromozomal yapısını değerlendirmek için amniosentez (bebekten sıvı alınması), kordosentez (bebekten kan alınması) veya koryon villus biyopsisi (bebeğin plasentasından örnek alınması) önerilebilir. Bu şekilde olası kromozomal bozukluklar bebek doğmadan tesbit edilebilir.

Hamilelikteki bulantı – kusma için tavsiyelerimiz

Sabah uyandığınızda yataktan hemen kalkmayın. Eğer bulantı hapı verilmişse kalkmadan ilacınızı alın. Başucunuza koyduğunuz veya eşinizin getireceği, çubuk kraker, bisküvi, beyaz peynir, grissini veya canınız ne istiyorsa, yataktan kalkmadan yiyin.İstediğiniz bir bardak çay, süt vs. içeceği de bu arada alabilirsiniz. İçecekleri hatta çorbaları pipet aracılığı ile içerseniz daha az bulantıya yol açar.

Gün boyunca 3 öğün yemek yerine 5-6 veya daha fazla öğün halinde gıdanızı alın. Bunlar basit, kuru, kokusuz gıdalar olabilir. Büyük öğün yememeye çalışın, mideniz boş kalmamalı ama fazla da dolmamalıdır. Su, komposto, ayran vs. içeceklerden sık sık alın. Ancak yemek esnasında fazla içmeyin. İçecekleri yemeklerden en az yarım saat veya daha sonra içmeye başlayın. Gün boyu bol miktarda sıvı almış olun. Unutmayın ki bu dönemde su almanız gıda almanızdan daha önemlidir. Bebek sizin vücudunuzda depolanmış gıdadan yeteri kadar alır, onun için endişe etmeyin

Mümkün olduğunca mutfağa girmeyin ve yemek kokularından uzak durun. Sıcak ortam, sigara kokusu, diş macunu, sabun kokusu ve parfüm de bulantıyı arttırabilir

Eğer bunlara rağmen kusmalar günde 2 defadan fazla oluyorsa,su bile içemiyorsanız, idrarınız koyu renk ve az çıkmaya başlamışsa bize başvurunuz.

Gebelik planlıyorum

Kuşkusuz, üreme güdüsü ve soyun devamını sağlama isteği doğada son derece baskın bir duygudur, erişkin bireyler olarak çocuk sahibi olma kararı da bu temel üzerine oturan ve iyi anlaşılabilen bir olgudur. Sosyal bir varlık olarak insan bu kararı verirken fiziksel ve ruhsal olarak hazır olmalıdır.

İlk doktor ziyaretini hamile kaldıktan sonra yapmak her zaman yeterli olmayabilir. Sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmek, rahat bir doğum yapmak ve sağlıklı bir bebeğe sahip olmak için hamile kalmaya karar verdiğinizde doktorunuzla görüşmeniz gerekir. Doktorunuz hem sizin hem de dünyaya getirmeyi planladığınız bebeğinizin sağlıklı olması için bazı muayene ve tetkikler yapacak ve size önerilerde bulunacaktır.

Gebe kalmaya karar verdiğinizde

Doktorunuzla ilk görüşme teknik bir sorunun düzeltilmesi amacıyla yapılan bir muayene, tetkik ve tedavi girişimi değildir, karşılıklı birbirinizi tanımaya çalışacağınız bir sürecin ilk adımı olarak değerlendirilmelidir. Gebelik de bir hastalık değil, insan hayatının doğal bir sürecidir. Kurulacak pozitif iletişim gebelik boyunca rahat etmenizi sağlayacaktır.

Doktorunuz sizi tanımaya çalışırken yaşınız, mesleğiniz, daha önceki gebelikleriniz, kaçıncı evliliğiniz gibi sizin için önemli olmayabilecek ancak genel sağlık durumunuzu ortaya koyacak ipuçlarını yakalayabilecek sorular soracaktır.

Daha sonra sistemik hastalığınız olup olmadığını sorgulanır. Bu hastalıkların varlığı hamileliğin size zarar vermesine neden olabileceği gibi bebeğinizin sağlıklı gelişimine engel olabilmesi açısından da önemlidir. Karın içini ilgilendiren operasyonlar gebe kalmayı zorlaştırabileceğinden mutlaka sorgulanmalıdır, Sistemik hastalıklar gözden geçirildikten sonra sıra daha spesifik olan jinekolojik hastalıklara gelir. Myom, yumurtalık kisti, endometriozis gibi hamileliğe engel olabilecek hastalıklar ile ilgili bilgi edinilir. Bazı jinekolojik hastalıklar ve enfeksiyonlar hamile kalmada güçlüğe ya da hamile kalındığında düşüklere neden olabildiğinden jinekolojik öykü son derece önemlidir.

Önceki gebeliklerinize ait öykü planladığınız gebelik için çok değerli bilgiler verir, gebelik sırasında tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı varlığı, erken doğum veya düşük öyküsü, doğum şekli, planlanan gebelikte alınacak tedbirleri belirler.

Beslenme alışkanlıkları, sigara, alkol kullanımı, ilaç alerjileri sorgulanır, düzenli kullanılan ilçlar ve bunların gebeliğe etkileri tartışılır.

Anne ve baba adayının ailesel geçiş gösteren bir hastalığı varsa genetik danışmanlık istenebilir.

Muayene
Standart jinekolojik muayene yapılır, pelvik enfeksiyonlara dikkat edilir, transvaginal ultrasonografi pelvik organlara daha yakından ve detaylı bakılabildiği için tercih edilir, myom, endometrioma, yumurtalık kisti araştırılır, servikal smear rahim ağzı kanserlerinin taraması için her yıl yapılmalıdır. Muayeneden sonra kilo, boy ve kan basıncı ölçümü yapılır.

Laboratuar
Standart bir gebelik öncesi laboratuar tetkik listesi ne yazık ki yoktur, ancak aşağıdaki testler genel kabul görmektedir;

Kan grubu
Açlık kan şekeri veya 50gram glukoz yükleme
Tam kan sayımı
İdrar kültürü
TSH
Rubella IgG - IgM
Toksoplazma IgG - IgM
HBsAg
HIV I - II
Anti HCV

Gebelik oluştuktan sonra birincisi 11-14. haftalar arasında ikili test, ikincisi 15-19. haftalar arasında dörtlü test olmak üzere kromozom anomalisi ile nöral tüp defektleri için tarama testleri ve 24. haftadan sonra şeker yükleme testleri eklenecektir.

Diyabet (şeker hastalığı) saptanırsa kan şeker düzeyinizin kontrol altına alınması gerekir, hamilelik üzerinde olan olumsuz etkilerin döllenme olmadan çok daha önce başladığı bilinmektedir.

  • Tetkiklerde rubella'ya (kızamıkçık) karşı bağışık olmadığınız saptanırsa aşı olmanız gerekir. Ancak bu aşı canlı virüslerden yapıldığı için aşı sonrası 3 ay süreyle hamile kalmamanız ve bu sürenin sonunda bağışıklık gelişip gelişmediğini kontrol ettirmeniz gerekir.
  • Gebelik sigarayı bırakmak için çok güzel bir sebep olabilir, Sigara kadında yumurta, erkekte sperm sayı ve kalitesini azalttığından gebe kalmada güçlüğe neden olabilir. Sigara içen gebelerin bebekleri düşük doğum ağırlıklı olabilmekte, bu kadınlarda düşük ya da erken doğum daha sık görülmektedir.
  • Benzer şekilde alkol de gebe kalma şansını bir miktar azaltır, daha önemlisi yüksek düzeyde alkol alan annelerin bebeklerinde zeka gerilikleri, öğrenme bozuklukları, davranış bozuklukları görülebilir.
  • Beslenme ile ilgili yanlışlar varsa gebelik öncesi düzeltilmeli ve fazla kilolardan kurtulmalıdır. Kilo fazlalığı ile gebelikteki şeker hastalığı (gestasyonel diyabet) ve gebelik tansiyonunun (preeklampsi) direkt ilişkili olduğu bilinmektedir.
  • Gebelik öncesi folik asit dışında vitamin takviyesine gerek yoktur.
  • Gebelik olasılığını arttırmak için
  • 28 günde bir adet gören hanımlar için beraberlik 12-15. günler arasında daha sık olmalıdır, yumurtlama günlerinde hafif bir kasık ağrısı hissedilebilir, vücut ısısı yarım derece artabilir, kan veya idrarda LH (yumurta çatlatma hormonu) artışı saptanabilir, vajinadan gelen yumurta akı kıvamında rahim ağzı bezlerinin salgısı fark edilebilir. Bu dönem sık beraberlik gebelik olasılığını arttırır.
  • Sperm 48-72 saat, yumurta 12-24 saat canlı kalabilmekte, bu nedenle yumurtlama olmadan gerçekleşen beraberlik, gebelik olasılığını arttırabilmektedir. Gün aşırı veya her gün ilişki önerilmesi birçok çiftte uyum sorunlarına neden olmaktadır, mutlaka takip edilmesi gereken şablonlar vermekten kaçınılmalıdır.
  • 35 yaş altındaki kadınlar için 12 ay korunmasız birliktelikten sonra %85 gebelik oluştuğunu bilmekteyiz, 35 yaş üzerinde bu oran 6 ayda ancak %50’ye ulaşmakta ve bir yardımcı üreme tekniği ile desteğe ihtiyaç duyulmaktadır, bu nedenle ileri yaşta daha erken doktor ziyareti gerekebilir.

Gebelik hakkında genel bilgiler

Evrenin devamlılığı ve canlıların evrimi ve üremesinde doğanın dişi yapısı ve üretkenliği esastır.

İnsan faktöründe de annelerin bu devamlılığı sağlamaktaki temel görevi yadsınamaz. Nesillerin devamlılığında bu görevin çok büyük yükümlülüğü anne adaylarının omuzları üzerindedir. Çocuk doğurma ve annelik duygusunu arzulama tüm kadınların içgüdüsel bir niteliğidir.Bu da soyunun devamlılığı için temel kriter olduğu aşikardır.

Normal şartlarda gebelik dönemi ve doğum olayı fizyolojik bir süreçtir. Bu süreç çok nadir durumlarda fizyolojik (doğal) süreç dışına çıkarak patolojik boyutlara ve anne ile bebek hayatı üzerine risk oluşturacak sapmalara dönüşebilmektedir.

Gebelik Süreci

İnsanoğlunun anne karnındaki yaşam süreci 40 haftadır. Bu 40 haftalık sürecin başlangıç tarihi, gebelikten önceki son adet tarihinin 1. günü olarak kabul edilmektedir. Ancak bu tarihin anlamlı ve kabul edilebilir olmasının en önemli kuralı düzenli adet periyodlarının olmasıdır. Düzenli adet görmeyen ve 2-3 ayda bir adet kanamaları olan anne adaylarının son adet tarihlerinin kesin olarak bilinmesi bile ilerleyen haftalarda anne karnındaki bebeğin (fetusun) gerçekten kaç haftalık olduğu konusunda şüphelere ve yanlış değerlendirmelere neden olabilmektedir.

Annenin düzenli adet kanamalarının olması ve son adet tarihini kesin olarak bilmesi durumunda bebeğini hangi tarihte doğuracağını hesaplamak (beklenen doğum tarihini belirlemek) mümkündür.

Bu hesap Neagale formülü ile şöyle hesaplanmaktadır: Günlere artı 7 eklenir,aylardan eksi 3 çıkartılır ve yıllara artı 1 eklenir.

x y z
Son adet tarihi gün ay yıl


+7 gün -3 ay +1 yıl
Beklenen doğum tarihi x+7 y-3 z+1


Örnek: Son adet tarihi 10.04.2007 tarihi olan bir bayanın bebeğinin doğum tarihi

10 + 7 = 17

4 – 1 = 01

2007 + 1 = 2008

17.01.2008 olacaktır.

Eğer son adet tarihi ayın 24.gününden sonrası olduğunda ve 7 gün ilave edildiğinde beklenen doğum günü gelecek ayın günlerine sarkacağından aylardan eksi 3 yerıne eksi 2 cıkartılır.01-02-03 aylarına tekabül eden adet tarihlerınde ise yıl tarihine artı 1 uygulanmaz.

Örnek : SAT : 26.01.2007 ise
26+7=03
01-2=11
2007-0=2007

MDT : 03.11.2007’dir.

Gebelik 3 dönemde incelenmektedir:.

1. Trimester : ilk 3 ay 1-14 hafta

2. Trimester : 2. 3 ay 14-28 hafta

3. Trimester : 3. 3 ay 28-40 hafta

1.Trimester 2.Trimester 3.Trimester /----------------------------------/-------------------------------/-------------------------------/ 0 12 28 40 SAT (1.gün)=0 40 hafta= 280 gün = 9 ay 10 gündür.

1. Trimester Özellikleri

Son adet tarihinden yaklaşık 15 gün sonra yumurtalıklardan genelde 1 adet yumurta içeren folikül kisti gelişerek çatlar ve içindeki yumurtayı annenin karın boşluğuna bırakır. Bu yumurta tuba uterina dediğimiz kanalın alt ucundaki süpürgemsi yapı (fimbrialar) tarafından içine alınır ve burada cinsel ilişki ile annenin tüpüne ulaşmış spermlerle karşılaşır. Sadece 1 spermin yumurta hücresi içine girmesi ile dönlenmiş yumurta (ZİGOT) oluşur. Bu iki hücrenin bölünerek hücre sayısı artarken rahim içine doğru yolculuk devam eder ve blastokist dediğimiz 8-16 hücreli formattaki EMBRİYO ,rahim içinde oluşmuş yumuşak dokunun (endometrıum -desidua) içine yerleşir ve anne dokularından beslenerek hücre sayısını arttırır ve anne ile kendisi arasında beslenmesini saylayacak plasentayı (çocuk eşi) ve kendi organ sistemlerini geliştirmeye başlar. 8 hafta boyunca ORGANOGENEZ dediğimiz tüm organların ve sistemlerin oluşum süreci devam eder. 8. hafta sonunda embriyo tamamiyle tüm sistemleriyle oluşmuş en küçük bir insan modelidir.

Embiryonun bu dönemi, yani son adet tarihinden itibaren 2. hafta ile 8. hafta arasındaki 6 haftalık süreç bebeğin organ ve sistemlerinin geliştiği zaman dilimidir. Dış etkenlere karşı en hassas dönemdir. Embiryoyu bu dönemde etkileyebilecek ajanlar;

a. Bazı ilaçlar (kan sulandırıcılar , bazı antibiyotikler ,bazı sara ilaçları …)

b:Rontgen ışınlarına belili dozlarda maruz kalmak, .

c.İnfeksiyon ajanları (virus, parazit, mikroplar)

d. Kimyasal zararlı maddelerdir. (civa gibi)

Bu dönemde sağlıklı bir embriyo gelişmesi için sağlıklı bir yumurta hücresi ile spermin hücresine gereksinim vardır. Bu hücrelerin kendi yapılarında bozukluğun olması ve gelişim sürecinde anormal gelişim göstermesi ile genetik oluşumundaki sorunlar, anormal embriyo gelişimine neden olur ve bu embriyoların büyük çoğunluğu abortus dediğimiz düşük ile sonuçlanmaktadır.

Sonuç olarak tüm gebeliklerin ortalama %15’i düşük ile sonuçlanmaktadır. Bu düşükle sonuçlanan gebeliklerde %50 - %70 oaranında kromozom bozukluıları ve anormal gelişim söz konusudur. Buradaki temel felsefe doğal seleksiyondur. Sağlıklı olmayan ve anormal gelişen bebekler ilk trimester (ilk 3 ay içinde) düşük ile sonuçlanmaktadır. Doğanın kuralı sağlıklı ve yaşam şartlarına uyumlu bebeklerin dünyaya gelmesi yönündedir.

Bu arada şu soru akla gelebilir. Madem sağlıksız bebeklerin dünyaya gelmesini engelleyen bir seleksiyon sistemi varsa neden bazı bebekler doğumsal anomali dediğimiz doğuştan sakatlıklarla doğmaktadır?

Gerçekten tüm doğal seleksiyona rağmen gerek kromozom bozukluğu, gerekse organ anormallikleri ile doğumlar gerçekleşmektedir. Her 100 canlı doğan bebeklerin 2-3 tanesi anomalilidir. Bunların yarısı majör yani hayatı tehdit eden, ölüme neden olan, ömür boyu sorun yaratabilecek, büyük cerrahi işlemlere neden olabilecek anomalilerdir. (hidrosefali, kromozom anomalileri (trisomi21-13-18 gibi ), ağır kalp hastalıkları gibi).

Diğer yarısı da hayatı tehdit etmeyen küçük işlemlerle düzeltilen anormalliklerdir. (Dudak yarığı, ekstra parmak gibi).

1.TRİMESTERDE GÖRÜLEN ŞİKAYETLER

KANAMA : Önemli bir şikayettir. Düşük olaylarının habercisi olabilir. Yoğunluk derecesi, kanamanın rengi, kramp ağrılarının olup olmaması önemlidir. Gebe bayanın hekimine veya sağlık kuruluşuna danışması ve görünmesi gereklidir. Her kanamanın düşük ile sonuçlanması söz konusu değildir.

MEMEDE AĞRI VE DOLGUNLUK HİSSİ : Gebelikte hormonların etkisi ile memelerin süt üretmeye yönelik yapılarının gelişimlerinin başlaması ile ilişkilidir. Gebeliğin olumlu gelişiminin habercisi olarak algılanabilir.

BAŞ DÖNMESİ , BAYGINLIK HİSSİ : Kesin bir nedeni bilinmemektedir. Gebelikte oluşan yeni hormonların etkisi ile olabileceği şeklinde yorumlanmaktadır.

BULANTI KUSMA : Gebe anne adaylarının %70 kadarı bu şikayetten rahatsız olurlar. Hafif bulantıdan , şiddetli sürekli kusmalara kadar gelişen bir tablodur. Çok nadiren anne sağlığını tehlikeye atacak ve aşırı kilo kayıplarına neden olabilecek bir soruna dönüşerek gebeliğin tıbbi olarak sonlandırılmasına neden olabilir. Özellikle endişeli anne adaylarında tablo daha belirginleşebilir.

Nedeni tam bilinmemekle birlikte gebelikte oluşan yüksek miktarda yeni hormon seviyeleri sorumlu tutulmaktadır ve endişeli ruhsal yapı tipli bayanlarda daha çok izlenmektedir.

Bulantı için bazı medikal tedaviler ve ortam değişiklikleri çok yararlıdır. Çoğunlukla 14.-16. haftalarda şikayetler kaybolmaktadır.

SIK İDRAR YAPMA HİSSİ : Gebeliğin özellikle 3. ayına doğru sık idrara çıkma arzusunun nedeni,büyümekte olan uterusun (rahimin) ve bebeğin mesane (idrar kesesi) üzerine yapmış olduğu basıdan kaynaklanmaktadır. Mesane kapasitesinin basıya bağlı azalmasından dolayı gebeler sık sık tuvalete gitme hissi ile az miktarda idrar yaparlar.Bu arada gelişebilecek idrar yolu infeksiyonlarının da aynı şikayetleri yapabileceği akılda tutulmalıdır.

KASIK AĞRISI:Gebelikte kasıklarda ağrı en sık hissedilen duygudur.Genelde bu bölgede hissedilen ağrı çoğu gebede düşük yapma korkusunu tetiklemektedir.Bu ağrının sebebi büyüyen rahimin tutunduğu bağların gerilmesi ile olmaktadır.Gidip gelen ağrıların (kontraksiyon tarzında) olmaması durumunda masum bir ağrı olarak kabul etmek gerekir.

2.ve 3. TRİMESTERDE SIK RASTLANAN ŞİKAYETLER

HİPOTANSİYON : Baş dönmesi, göz kararması ile kendini hisettirir. Bu dönemde hormonların etkisi ile tüm vücudun kılcal damarlarında genişleme olmaktadır. Vücuttaki damariçi sistemdeki kan miktarı gebelerde artmış olmasına rağmen ,bu damarlardaki genişlemeyi kompanse edemez ve HİPOTANSİYON gelişir. Bu durum, tüm gebelerde büyük ve küçük tansiyonda (sistolik ve diyastolik) 10-20 mm.lik bir düşüşe neden olmaktadır.

Bu durumlarda yatar vaziyette 3-5 dakikalık istirahat bu şikayeti ortadan kaldıracaktır.

KRAMPLAR : Gebelikte özellikle gece krampları genelde bacaklarda olmaktadır. Özellikle yorucu geçen günlerin akşam ve gecelerinde oluşur. Tedavi olarak magnesium (tablet veya granül formlarını kullanmak) bu şikayeti azaltır.

BAŞAĞRISI : Gebeliğin 20. hastasından sonra başlayan başağrıları olduğunda hemen tansiyon kontrolü yapılmalıdır. Tansiyon yüksekliğinin (140/90 üzeri) habercisi olabilir. Bu durum, halk arasında gebelik zehirlenmesi denen PREEKLAMPSİ tanısını koydurur.

MİDE YANMASI : Halk arasında çocuğun saçları çıktığı zaman oluştuğuna inananılan bu şikayetin sebebi;,asitli mide içeriğinin yemek borusuna doğru kaçağı ile oluşur. Büyüyen rahim ve artmış hormon seviyeleri midenin yukarı doğru yükselmesine, yieyeceklerin daha yavaş sindirilmesine ve gıdaların midede daha uzun süre kalmasına neden olmaktadır. Bu arada yine hormonların etkisi ile yemek borusunun alt kısmındaki reflüyü önleyen adale sisteminde gevşeme olmaktadır. Bu gevşeme ile mide içeriği yukarı doğru çıkarak reflü dediğimiz yanma şikayetini meydana getirir. Bu durumda öneriler sık sık ve az porsiyonlarla beslenmek, antiasid ilaçlar kullanmak ve gece yatarken yastığı yükseltmektir.

SIK İDRAR YAPMA HİSSİ : Gebeliğin 1. döneminde olduğu gibi doğuma yakın dönemde de bu duygu, fetusun başının mesane üzerine yapmış olduğu baskıdan kaynaklanmaktadır.

SIRT VE BEL AĞRILARI : Hamile bayanlarda oldukça sık görülen şikayettir. Gebelik ilerledikçe, karın ön bölgesinin öne doğru çıkması sonucu omurgada kavisli bir S harfi şekli oluşur. Omurgaya bağlı alale grupları da bu eğime uyum göstermeye çalışırken bel ve sırt ağrıları şeklinde kendini hissettirir. Özellikle uzun süre belli pozisyonda oturmak, uzun süre ayakta kalmak, yorucu bir gün geçirilme sonrasında çok belirginleşen ağrılar olabilir. Bel fıtığı gibi önceden problemi olanlarda ve gebeliğinde aşırı kilo alanlarda bu şikayetler daha da artmaktadır.

İstirahat, adale spazm çözücü tedaviler, sırtüstü yüzmek, masaj yaptırmak gibi aktiviteler rahatlatıcıdır.

VARİS VE HEMOROİD : Gebeliğin 2. ve 3. döneminde özellikle genetik zemini olan bayanlarda görülür. Gebelik sayısı arttıkça daha da belirginleşir. Büyümüş rahimin kitlesel etkisi bacak toplar damarlarında basıncın artmasına neden olur. Bu durum damarlarda genişlemeye ve ağrıya neden olur. Ayrıca kozmetik görüntü endişesi yaratır. Yine aynı mekanizma rektum (barsak sisteminin son bölümü) içindeki toplardamarlarda genişleme ve buralarda pıhtılar oluşturabilir. Kabızlık bu şikayetleri daha da arttırmaktadır. Ağrı, makattan kanama, önemli şikayetleri oluşturur. Tedavide kabızlığın önlenmesi, lokal anestezik ilaçlar, bol sıvı tüketilmesi önerilir. Varis şikayetlerinde, varis çoraplarının giyilmesi rahatlatıcıdır.

AYAKLARDA ŞİŞLİK : Ayaklarda şişlik, uzun süre ayakta kalma ve oturma sonrasında oluşan bir bulgudur. El ve yüzde de şişlikleri olması durumunda PREEKLAMPSİ açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. İstirahat halinde ayakları yukarıya doğru tutarak dinlendirmek kan akımını rahatlatmaktadır.

KABIZLIK : Sindirim sistemi gebelikte progesteron hormonu nedeniyle yavaşlamaktadır. Ayrıca batın içinde bebeğin büyümesi de barsak ve midenin konumunu değiştirir ve sindirimin yavaşlamasına neden olur. Bu nedenlerle gebelikte kabızlık sık görülen şikayetlerden biridir. Bol su içme, barsakların hareketini arttıran lifli yiyecekler ve gerekli durumlarda ilaçlar kullanılmalıdır.

GEBELİK TAKİP PROTOKOLÜ

En ideal gebelik planlanmış gebeliktir. Bebek planlayan adayının muayenesi yapılmalıdır. Hem jinekolojik hem de dahili muayenesi ve laboratuvar tetkikleri önemlidir.

Jinekolojik olarak;

PAP smear yapılmalı, rahim ve yumurtalıklarının durumları değerlendirilerek çocuk doğurmaya bir engel olup olmadığı araştırılmalıdır.

Dahili olarak;

Gerekli laboratuvar tetkiklerin yapılarak tüm sistemler muayene edilmeli ve gebelikte ortaya çıkabilecek komplikasyonlar açısından sağlıklı bir anne adayı olup olmadığı saptanmalıdır.

Anne adayına gebeliğe hazır olduğu saptanması durumunda FOLİK ASİT (400 mikrogram/gün) başlaması önerilmelidir. Folik asit tedavisi gebeliğin 10. haftasına kadar davam edilmelidir. Bunun, fetusu; spina bifida, ananesefali, ensefalosel gibi NORAL TÜP hastalıklarında %50 oranında koruduğu bilimsel olarak bilinmektedir.

Gebeliğin ilk saptanması adet geçikmesi ile olur. İdrarda ve kanda tesbit edilen HCG (Koryonik Gonadotropin) hormonu ile tanı konulmaktadır.

Hormon seviyesi 1000 – 1500 İ.U/ml. olması durumunda ultrasonla gebelik kesesi rahim içinde izlenebilmektedir. Bu hormon seviyelerin üzerinde gebelik kesesi görülmemesi durumunda dış gebelikten şüphelenilmelidir.

Son adet tarihinden itibaren 5.5-6 haftada embriyo ve kalp hareketleri ultrasonografide görülebilmektedir. Rahim ve içindeki embriyo büyümeye devam ettikçe 14.-16. haftalarda anne adayının karnındaki şişlik belirmeye başlar. Anne adayı kilolu değilse 18-19. haftalarda, kilolu ile 20.-22. haftalarda bebeğinin hareketlerini algılamaya başlar.

GEBELİĞİN İLK TEŞHİSİNDE TETKİKLER

Kan Grubu TSH HbsAg

Tam Kan VDRL Ati HBs

İdrar Tahlili Rubella IgG Anti HCV

İdrar Kültürü Toxoplasma IgM AntiHIV

AKŞ IgG Kan Biyokimyası

GEBELİĞİN 11-14 HAFTASINDA TAKİP

1.Trimester detaylı US incelenmesi, son yıllarda önerilen ve bebek hakkında ilk değerli bilgileri veren bir tetkiktir.

Bu incelemede;

a. Ense pili kalınlığının ölçümü

b. Burun kemiğinin mevcut olup olmadığı,

c. Ductus venosus damarında kan akımının normal olup olmadığı

d. Sağ kalpte triküspit kapaktan kaçak olup olmadığı

e. Bu haftalarda ultrasonla görülebilecek sakatlıkların var olup olmadığı araştırılır.

İlk 4 bulgu ile anne kanında tesbit edilen 2 hormon seviyesinin birlikte değerlendirilmesiyle bebeğin DOWN sendromlu (mongol çocuk) olma riski istatistiksel olarak ortaya çıkmaktadır. Belli bir risk değerinin altında ise kesin teşhis için CVS (Koryon Villus Biyopsisi) ve AMNİYOSENTEZ önerilmelidir.

16. -18. haftalrda ÜÇLÜ test önerilir. Bu tetkikle annenin kanında bakılan üç hormonun değerleri, yine DOWN sendromu ve NÖRAL TÜP hastalıkları açısından riskli olup olmadığını belirlenmektedir. Riskli olması durumunda yine invaziv girişmler önerilmelidir.

18-23. HAFTA 2. DÜZEY USG TETKİKİ

Tüm dünyada bu haftalarda yüksek resolusyonlu ultrason cihazları ile yapılan bir incelemedir.Fetusun annenin son adet tarihine veya ilk 3 aydaki ultrason ile tesbit edilmiş gebelik haftalarına göre büyüme standartı saptanır. En önemli değerlendirme ise tüm sistemlerin anatomik özelliklerinin normal olup olmadığının incelenmesidir. Ayrıca bazı kromozom bozukluğunu işaret eden ultrason belirteçlerinin mevcudiyeti araştırılır.

Bu dönemdeki ultrason değerlendirme özellikleri tabloda açıklnamıştır.

2.DÜZEY İNCELEME DETAYLARI

1- Kardiyovasküler Sistem:

a. Kalp:

    1- 4 odacık görüntüsü
    2- Kapak fonksiyonları
    3- Kalp bölmelerinde delikler (VSD,ASD)
    4- Kalp ritm bozuklukları
b. Büyük Damarlar:
    0 Aort ve Pulmoner damar çıkışları (ters damar çıkışlarının mevcudiyeti)
    0 Bu damarların kapakları ile ilgili sorunlar
    0 Damarların darlıkları (aort koarktasyonu, pulmoner stenoz )
2- Merkezi Sinir Sistemi

Beyin anatomisi gebelik haftalarına göre değişim göstermektedir.Fetusun haftasına göre anatomik özellikleri değerlendirilir. Hidrosefali, beyin içinde kistler, beyicik yapısındaki eksiklikler, orta beyin anatomisindeki yapısal eksiklikler değerlendirilerek bebeğin doğduktan sonraki norolojik gelişimleri konusunda bilgi sahibi olmaya çalışılır.

Yine sinir sitemi ile ilgili omurga ve omurilik yapıları incelenir. Spina bifida dediğimiz omurga açıklıkları ve omurilik hasarları araştırılır.

3- Üriner Sistem

Böbreklerin gelişimi, büyüklüğü, yokluğu, anatomik özellikleri, böbreğin boşaltım sistemi, mesane çıkış anatomisi değerlendririlir.

0 Böbreklerden biri veya her ikisi olmayabilir.
0 Böbreklerin fonksiyon göremeyen şekilleri (multikistik, displastik böbrekler) olabilir.
0 Değişik derecelerde böbrek boşaltım havuzcuğunun genişlemeleri (hidronefrozlar) olabilir.
0 Mesane –üreter arası reflülere bağlı hidronefrozlar tesbit edilebilir.
0 Mesaneden idrar çıkış bölümü tıkanıklıkları (posteror üretral valv, cloaca persistansı) mesanenin çok büyümesine ve böbreklerde hidronefroz ve fonksiyon kayıplarına neden olabilir.
4- Gastrointertinal Sistem

Yemek borusu, mide çıkışı , barsakların belli seviyelerinde ve anüste tıkanıklıklar olabilir. Bunun anne karnındaki bebeğe yansımaları faklıdır.Tıkanıklık seviyesine göre doğum takibinin yönetimi planlanır. Doğum sonrası operasyonlar, tam donanımlı ve çocuk cerrahisi ünitelerı olan hastanelerde yapılmalıdır.

5- Ekstremiteler (el ve ayaklar)

Ellerin, ayakların ve parmakların sayıları, hareketleri, yapışıklıkları, eklem hareketleri izlenir. Ayak bileği eğriliğine bakılır. Kol ve bacak kemik uzunlukları haftasına göre normal boyutlarda olup olmadıkları saptanır. (cücelik tanısı)

6- Batın duvarı

Göbek kordonu seviyesinde fıtık olup barsak ve karaciğer gibi organların karın boşluğu dışında olup olmadığı tesbit edilmektedir. (Barsaklar, karaciğer, mesane kalp gibi)

7- Solunum Sistemi

Akciğerlerin yapısal bozuklukları ,akciğer etrafında sıvı mevcudiyeti, kalp ile akciğerler arasında ilişki incelenir ve bu bölgede diafragma fıtığı sonrasında barsak ve midenin bu bölgede izlenmesi gibi anormal durumların mevcudiyeti gözlenir.

8- Yüz

Yüz anomalileri açısından yarık damak ve yarık dudak gözlerin simetrisi, çenenin yapısı, alın ve burun yapıları profil planında incelenir.

II- AMNiYOS SIVISI VE PLASENTA DEĞERLENDIRMESİ

Amniyos sıvısı normalin miktarın üzerinde olması durumuna polihidramniyos, az olması durumuna oligohidramniyos, hiç sıvı olmaması durumunda ise anhidramniyos denir.

Üriner sistem anormalliklerinde, bebeğin gelişimini sağlayan uterus ile plasenta arasındaki alışveriş sisteminin bozulmasında, ve bebek ile kordonunu çevreleyen amniyos zarının yırtılması durumunda vaginal yoldan suyun boşalması durumunda oligohidramnios veya anhidromniyos gelişmektedir.

Polihidramnios ise; yutma sorunu yaşayan fetuslarda, sindirim sistemi tıkanıklıklarında, diyabetli annelerin gebeliklerinde ve bazı genetik sendromlu fetuslarda görülmektedir. Plasenta içindeki kanama göllenmeleri ve çeşitli plasenta anomalileri fetusun gelişiminde olumsuzluklara yol açılabilmektedir.

III- FETUSUN GELİŞİMİ

Anne karnındaki fetusun gelişiminin tesbit edilmiş bir büyüme formatı vardır. Fetus, her hafta için kabul edilmiş standart sapmaları dahilinde dinamik bir büyüme eğrisi göstermektedir.

Bu standartların üzerinde gelişen fetuslara MAKROSOMİK (haftasına göre iri çocuk),standartların altında gelişen çocuklara ise GELİŞM KISITLILIĞI olan fetus denir.

Yapılan ultrasonografik ölçümlerle bebeğin gelişimi hakkında bilgi edinilir.

IV- UTERUS VE OVERLERİN ( RAHİM VE YUMURTALIKLAR) DEĞERLENDİRİLMESİ

Gebeliğin devam ettiği dönemlerde rahim içinde mevcut olan myom gibi selim urların mevcudiyeti ve gebelik süresince bunların davranış şekilleri ve anneye vereceği komplikasyonlar hakkında bilgi edinilir.

Yine yumurtalıklarla ilgili kistler ve tümörler gibi patolojik özellikler sonografi esnasında incelenir.

V- 23. ve 24. HAFTALARDA DOPPLER ULTRASONOGRAFİK İNCELEME

Fetusun kendi içindeki ile annesiyle arasındaki beslenmeyi sağlayan damarların içindeki kan akımının değerlendirilmesine DOPPLER ULTRASONOGRAFİ denir. Ayrıca fetus içindeki bazı özel damarların (beyin orta damarı, ductus venosus gibi) incelenmesi fetusun oksijen tüketim ihtiyaçlarını göstermesi açısından önemlidir.

Bu damarlardan rahim atardamarlarının bozuk değerlerde sinyal vermesi; gelecek haftalarda preeklampsi gelişmesi konusunda çok değerli bilgiler vermektedir.

24.-28. HAFTA TAKİBİ

Gebelikte hormonal etkinin en yoğun görüldüğü bu haftalarda gebelik diyabeti tanısı için 50 gr glikoz testi önerilmektedir.

Açlık kan şekeri ile 50 gr şeker içirildikten 1 saat sonra bakılan kan şekerleri değerlendirilir. Testin olumlu olması için; açlık kan şekeri 105mg/dl ‘nin, tokluk kan şekeri ise 140mg/dl’nin üstünde olmamalıdır.

Bu değerlerin üzerinde değerlerin saptanması durumunda ;100 gr glikoz yüklemesi yapılarak 3 saat boyunca birer saatlik glikoz değerleri ölçülür.1. saatte 190 mg/dl,2. saatte 165 mg/dl ve 3. saatte 145mg/dl değerlerinin üzerinde olmamalıdır.Eğer 2 değerin bu eşik seviyelerin üzerinde saptanması durumunda GESTASYONEL DİYABET (gebelik diyabeti) tanısı konur.

28. Haftada kan uyuşmazlığı durumu olan annelere İndirekt Coombs testi yapılır. Antikorların negatif olması durumunda 300 mikrogram Anti D IgG enjeksiyonu önerilmelidir.

32. Haftada kan değerleri anemi açısından tekrar değerlendirilmelidir.

36. Haftalardan itibaren fetal hareketlerin anne adayı tarafından izlenmesi istenmelidir. Annenin yemek sonrası ½ saat içinde 2 kuvvetli fetus hareketini hissetmesi yeterlidir.

Gebeliğin son haftalarında doğuma kadar NST testi ile bebeğin iyilik durumunun saptanması önemlidir. Haftada bir yapılan bu testte fetus hareketlerine karşılık kalp atım hızındaki artışlar olumlu bir bulgudur.

Ayrıca kalp atım sayısının 120-160 arasında olması ve kardiotokograftaki vurumların değişkenlik özelliği (varyabilite) diğer olumlu bulgulardır.

GEBELİĞİN RİSKLİ DURUMLARI

Gebelik fizyolojik bir süreçtir. Gebeliklerin %90 ı sorunsuz olarak devam etmektedir..

Normal seyreden ve sorunsuz olarak devam eden gebelikte 20. haftadan sonra ortaya çıkan ve hem anne hem de fetus için risk taşıyan gebeliğe ait en önemli durum PREEKLAMPSİDİR. Halk arasındaki yaygın söylemi gebelik zehirlenmesidir.

Tansiyon yükselmesi, idrarla protein atılması ve el ile yüzde ödem gelişmesi başlıca belirtileridir.

Bu şikayetlere karaciğer enzimlerinde yükselme, kan değerlerinden trombosit sayısının 100.000’in altına düşmesi, böbrek fonksiyonlarının bozulması gibi diğer organ bulguları da eşlik edince AĞIR PREEKLAMPSİ ve HELLP sendromu gibi tablolara dönüşebilir. Bu ağır tablolar organ yetmezliklerine neden olarak nadiren anne ve fetus ölümlerine neden olabilir.

Eğer preeklamptik kadında şuur kaybı ile kasılmalar gelişirse bu tablonun adına EKLAMPSİ denir. Acil müdahale edilmesi ve yoğun bakım gerektiren durumdur.

Bu hafif ve/veya ağır tablolarla seyreden hipertansif gebeliklerin oranı %5 civarındadır.

GESTASYONEL DİYABET diyabet sorunsuz ve normal giden gebelik sürecinde gebeliğin 2. yarısından sonra ortaya çıkan bir durumdur. Daha önce diyabet sorunu olmayan %3-4 oranında gebede diyabetik tablo gelişebilir. Ailesinde diyabetli olanlar, daha önce iri çocuk doğuranlar ve ölü bebek doğuranlarla obez kadınlar gestasyonel diyabet açısından risk altındadır.

Tanı için önce anlatıldığı gibi 24. haftalarda glikoz yükleme testi tüm riskli gebelere uygulanmalıdır.

ANNE YAŞININ GEBELİK ÜZERİNE ETKİSİ

Anne yaşı gebelikte önemlidir. 35 yaşın üzerindeki gebeliklerin en önemli sorunu, kromozom sayı bozukluğu olan bebek doğurma risklerinin artmış olmasıdır. Anne yaşının daha da ileri olması riski daha da arttırmaktadır. Örnek vermek gerekirse 20 yaşındaki bir gebenin 21.kromozomda bir fazlalığı olan DOWN SENDROMLU (mongol) bebek doğurma olasılığı 1500 de 1 iken 40 yaşındaki bir gebenin bu olasılığı 80 de 1 e düşmektedir.

İlerlemiş yaşı olan anne adaylarından, kesin teşhis yöntemi olarak koryon villus biyopsisi, amniyosentez ve kordosentez yöntemleri ile plasenta dokusu, amniyos sıvısı ve fetus kanı elde edilerek, fetusun kromozom sayı ve yapısı hakkında net bilgi edinilmektedir.

Bu tür girişimsel işlemler gebelik kayıplarına neden olabilmektedir. Bu kayıp olasılıkları %1-2 civarındadır.

GEBELİK ÖNCESİNDEKİ ANNE ADAYININ METABOLİK VE SİSTEMİK HASTALIKLARI RİSKLİ GEBELİKLERİ OLUŞTURMAKTADIR

KALP HASTALIKARI: Doğumsal ve sonradan oluşmuş olan romatizmal kapak hastalıkları olan gebelikler riskli gebelikleri oluşturan bir durumdur. Kalbin fonksiyon kapasitesi gebeliğin devamına izin verilmesi için en önemli faktördür.

Gebeliğin devamına karar verildiği takdirde riskli gebelik olarak kardiyolog ve doğum uzmanı ile birlikte sık muayenelerle ve yakın olarak takip edilmelidir.

TİP I DİYABET

Diyabet hatalığının kaç yaşında başladığı veya kaç yıldan beri olduğu önemlidir. Ayrıca diyabet hastalığının komplikasyonu olan damar sistemlerinde oluşmuş problemlerin varlığı gebeliktekli risk olasılıklarını değişik oranlarda arttırmaktadır.

Hem anne hem fetus gebelikte risk altındadır. Ayrıca diyabetik anneden doğan bebeklerde yoğun bakım ihtiyacı olabilmektedir.

Gebelik öncesi annenin diyabet komplikasyonları araştırılarak (nefropati, ilerleyici , koroner damar hasarı gibi) gebe kalıp kalmaması konusunda karar verilmelidir. Gebe kalması ve gebeliğin devamına izin verilmesi durumunda bu anne adayları; doğum uzmanı, diyabetolog, diyatisyen ve yeni doğan çocuk doktorundan oluşan bir ekip tarafından takip edilmelidir.

Diğer riskli anne adaylarını; astım sorunu olan anneler, çeşitli genetik hastalıkları taşıyan anne adayları, epilepsi ve kalp kapak operasyonu geçirmiş olanların kullandıkları ilaçlar nedeniyle doğum riskleri artmış gebeler oluşturmaktadır. Bu örnekler daha da arttırılabilir. Buradaki temel felsefe, bu tür riskli gebeliklerin ciddi bir sağlık kuruluşunda, ilgili hastalığın uzman doktoru ile riskli gebeliklerde uzmanlaşmış doğum doktorlarının (PERİNATOLOG) oluşturduğu tecrübeli ekiplerle takip edilip doğurtulmasıdır.

GEBELİKTE BESLENME

Gebelikte beslenme en önemli konulardan birini oluşturmaktadır. Gebeliğin çeşitli dönemlerine göre beslenmesini etkileyen faktörler mevcuttur. Gebeliğin ilk aylarında bulantı ve kusmaların olması beslenmeyi olmusuz etkilemektedir. Bu dönemde bazen aşırı kilo kayıpları oluşabilmektedir. Bu gibi durumlarda damar yolu ile sıvı beslenmesi önerilmelidir.

Çeşitli yemek kokularına karşı duyulan tiksintilerin 16. haftada kaybolması sonrasında hormonal faktörlerin etkisiyle kilo artışı çok hızlanabilir.

Gebelikte en önemli beslenme şekli sık öğünler ve az porsiyonlar şeklinde olmalıdır. Bu şekilde normal kontrol sağlanarak insulin salınımı regüle edilmekte ve dengeli kilo alımı sağlanabilmektedir.

Karbonhidrat ve protein alınımı dengeli olmalıdır. Kalori bazında bir bireyin normal alması gereken miktarın üzerine 300 kalorilik bir artış ,gebelikte dengeli kilo almada en uygunudur.

Vücut kitle indeksi normal bir kadının gebelik süresince alması gereken en ideal kilo 9 ile 12 kg olmalıdır.

GEBELİKTE İLAÇ KULLANIMI Gebelikte en sık görülen infeksiyon hastalıkları,üst solunum yolu infeksiyonları ile idrar yolu infeksiyonlarıdır. Asemptomatik bakteriüri denen şikayet yaratmayan idrar yolu enfeksiyonları %6-8 oranında gebelerde görülmekteir. Hisettirmemesine rağmen idrar tahlil kültürü ile bu tablonun tanısı konarak mutlaka 10 günlük ciddi antibiotik tedavisi yapılmalıdır. Aksi takdirde tedavi olmayan gebelerin pyelonefrit olma riski çok artmaktadır.

Diğer en sık görülen enfeksiyon, nezle, grip, tonsillit, pnomoni gibi üst sol yolu enfeksiyonlarıdır. Bu gibi durumlarda da nefes açıcı, ateş düşürücü, ağrı dindirici, semptomatik tedavilerin yarısına ciddi antibiyotik tedavileri gerekebilmektedir.

Antibiyotik olarak gebelikte güvenli olarak en sık kullanılanlar penisilinler ve türevleri, sefalosporinler ve makrolid gurubu antibiyotiklerdir.

Ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak en emniyetli ilaç sadece PARASETAMOL içeren gruplardır.

Gerekli durumlarda kabızlık için magnesium sütü ve laksatifler kullanılabilir. Antiasidler de en sık kullanılan ve güvenle kullanılabilecek ilaçlardandır.

Diğer özel durumlarda kullanılması gereken ilaçların, hekim kontrolünde uygulamaları yapılmalıdır.

GEBELİKTE SEYAHAT

Havayolu yolculuğu veya kara yolculuğu seyhatlerinde bir sakınca yoktur. Gebelik normal seyrinde ve sorunsuz ise karayolu yolculuklarında 2-3 saatte bir mola verilerek 5-10 dakikalık yürüyüş ve hareketler önerilir. Havayolu şirketlerinin son aylarda doktor raporu ile uçuşlara izin verdikleri bilinmelidir. Bu raporun 1 haftalık bir süreyi aşmaması gerekmektedir. Uzun süren uçak yolculuklarında da 2-3 saatte bir uçak koridorunda yürüyüşler önerilmektedir.

GEBELİĞİN SON DÖNEMLERİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN DURUMLAR

Son dönemde gebelik muayeneleri sıklaşmalıdır. Muayenelerde bebeğin hareketleri anne tarafından dikkatle takip edilmelidir. Muayenede amniyos sıvısı, bebeğin tahmini kilosu hesaplanmalıdır. Normal kilonun üzerindeki bebekler için doğum şekli tartışılmalıdır.

Beklenen doğum tarihini aşan bebekleri daha dikkatli izleyerek iyilik durumunu saptamak önemlidir. Gerektiğinde haftada 2 kez NST testi ile takip edilmelidir. Gerekli görüldüğünde sancıları başlatan tedavi ile veya sezaryan ile doğum gerçekleştirilmelidir.

DOĞUM ŞEKLİ

Doğumun gerçekleşme şekli bilindiği gibi normal vaginal doğum veya sezaryan ile olmaktadır.

Günümüzde gerçek endikasyonlarla sezaryan doğum gerçekleşme oranı %20’ler civarındadır. Ancak gerek Anesteziyoloji bilim dalında’ki ilerlemeler, gerekse operasyon tekniklerinin gelişmesi nedeniyle, gebenin arzusu ile gerçekleşen sezaryan oranlarında artış tüm dünyada gözlenmektedir.

Normal doğum mu? sezaryan ile doğum mu? soruları tüm dünyada yıllardır tartışılan bir konu olmaya davam etmektedir.

Son yıllarda tüm bilimsel araştırmalar gerek anne adayı, gerekse yenidoğan bebeğin sağlığı için vaginal doğumun daha olumlu olduğu konusunda birleşmektedirler. Ancak sezaryan olması gereken doğumların da vaginal doğumla gerçekleştirilmeye çalışılması katastrofik sonuçlara neden olabileceği unutulmamalıdır.

Sezeryan olması gereken durumlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

1. Gebeliğin son dönemlerindeki kanamalı durumlar:Doğum yolu (kanalı) üzerine plasentanın yerleşmiş olması durumunda, rahim ağzı açılırken şiddetli kanamalara neden olabilir. Bir diğer kanama problemi de plasentanın daha bebek doğmadan rahim duvarından erken ayrılması sonucu olabilir. Zamanında sezaryan ile doğurtulmazsa bebeğin ölümüne ve annenin hayati tehlike geçirmesine neden olabilir.

2. Bebeğin iri olması: Genelde bebeğin 4000-4500 kg üzerinde olması vaginal doğumda bebek ve anne doğum yolunda travmalara neden olabilir.

3. Bebeğin Sıkıntıda Olması :Fetal distress dediğimiz anne ile bebek arasında oksijen alışverişinin bozulması ile bebeğin hareketlerinin yavaşlaması, amniyos sıvısının azalması, bebek gelişiminin durması ve dopplerde kan akımlarında bozulmaların olması ile anlaşılır. Gerekli zamanda doğurtulmaması durumunda norolojik sekelli ve mental gerilik tablosu oluşabilmektedir. Sezaryan sebebidir.

4. Rahim operasyonu geçirmiş gebeler: Daha önce rahiminden miyom operasyonu geçirmiş olanlarla, önceki çocuklarını sezaryan ile doğurmuş olanlar diğer bir sezaryan nedenidir.

5. Doğum yolu ile ilgili sorunu olan anne adayları: Dar doğum yolu, ortopedik kalça sorunları olanlar ve kalça operasyonu geçirmiş bayanların normal vaginal doğum yapabilme olasılıkları araştırılmalıdır. Boyu 150 cm’nin altında olan kadınlarda da sezaryan doğum daha fazla düşünülmelidir.

NORMAL DOĞUM VE TAKİBİ

Doğumun başlama şekli kontraksiyon dediğimiz belirli aralıklarla gidip gelen ağrıların başlaması ile olmaktadır. Ancak bazen ağrılardan önce amniyos sıvısının vaginal yoldan akmaya başlaması da diğer bir doğumun başlama işaretidir.

Suların gelmesinden sonra ağrılar genelde 12-24 saat sonra başlar. Eğer ağrılar bu zaman dilimi içinde başlamazsa ağrıları başlatıcı tedaviye geçilir.

Doğum başlayınca ağrıların şiddeti ve süresi gittikçe artmalıdır. Gerçek doğumu ilerleten ağrılar 3 dakikada bir gelen ve 45-60 saniye kadar süren düzenli ağrılardır. Bu ağrılar rahim ağzının saatte 1-1,2 cm kadar açılmasına ve başın doğum kanalında ilerlemesine yardımcı olmaktadır. Rahim ağzı 10 cm açılınca ve başın vagina çıkımına kadar gelmesi ile gebe ıkındırılarak doğum gerçekleştirilir.

Doğum anında sürekli olarak kardiotokgraf ile bebeğin kalp atım eğrileri takip edilmelidir.

Normal doğumda ağrısız doğum için spinal veya epidural anestezi uygulaması son yıllarda önerilen konforlu bir yöntemdir. Doğum ağrıları başladıktan ve rahim ağzı 3-4cm açıldıktan sonra uygulanır.

Bebek doğumundan 20-30 dakika sonra plasenta dediğimiz çocuk eşinin doğumu ile tüm doğum eylemi tamamlanır.Annenin lohusalık dönemi başlamıştır.Bu dönem 6 hafta sürmektedir.Bu süre içinde gebelik süresince organizmada oluşmuş tüm değişiklikler doğum öncesi dönemi şekline döner.

KAYNAKÇA :

1-E.Albert Reece,Jhon C.Hobbins.Medicine of the Fetus and Mother.Second Edition 1998

2-F.Gary Cunnıngham,Norman F.Gant,Kenneth J.Leveno.Williams Obstetrics 21 st Edition 2001

3-Doğum Bilgileri.İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Temel ve Klinik Bilimler Ders Kitapları.Nobel Tıp Kitabev. 2004.

4-David N.Danforth,James R.Scott. Obstetrics and Gynecology Fifth Edition

5-Anne Kendy,Paula Woodward.Diagnostic Imaging Obstetrics.First Edition 2005